She decided to ___ of the agreement at the last minute. Anlaşmadan son anda vazgeçmeye karar verdi. | back out |
He ____ in tears when he heard the news. Haberi duyduğunda gözyaşlarına boğuldu. | broke down |
The team ____ the project successfully despite the challenges. Ekip, zorluklara rağmen projeyi başarıyla gerçekleştirdi. | carried out |
Can you ____ a better idea for the presentation? Sunum için daha iyi bir fikir bulabilir misin? | come up with |
She was ____ from the meeting due to an emergency. Acil bir durum nedeniyle toplantıdan çağrıldı. | called off |
They _____ unnecessary expenses to save money. Para biriktirmek için gereksiz harcamaları kıstılar. | cut back on |
The teacher ____ the situation calmly and professionally. Öğretmen durumu sakin ve profesyonelce ele aldı. | dealt with |
You’ll have to ___ the solution yourself this time. Bu sefer çözümü kendin bulman gerekecek. | figure out |
We need to ____ improving customer satisfaction. Müşteri memnuniyetini artırmaya odaklanmamız gerekiyor. | focus on |
The meeting was ___ due to technical issues. Teknik sorunlar nedeniyle toplantı gecikti. | held up |
She always ____ her older sister for guidance. Her zaman ablasını rehberlik için örnek alır. | looks up to |
Let’s ___ to the next topic in the discussion. Hadi tartışmadaki bir sonraki konuya geçelim. | move on |
I’ll ___ the package from the post office later. Paketi postaneden sonra alacağım. | pick up |
He refused to ____ such disrespectful behavior. Bu kadar saygısız bir davranışa katlanmayı reddetti. | put up with |
The company plans to ____ a new product line next month. Şirket, gelecek ay yeni bir ürün serisi piyasaya sürmeyi planlıyor. | roll out |
Please ____ the projector before the meeting starts. Lütfen toplantı başlamadan önce projektörü kur. | set up |
It took him a while to ___ in his new job. Yeni işine alışması biraz zaman aldı. | settle down |
He was ____ by the sudden announcement. Aniden yapılan duyuruyla şaşırdı. | taken aback |
The team needs to ____ their reports by Friday. Ekibin raporlarını Cuma gününe kadar teslim etmesi gerekiyor. | turn in |
She didn’t want to ___ the surprise too soon. Sürprizi çok erken belli etmek istemedi. | give away |
The fire alarm ____ in the middle of the night. Yangın alarmı gece yarısı çaldı. | went off |
They tried to ___ the issue during the meeting. Konuyu toplantıda gündeme getirmeye çalıştılar. | bring up |
The professor asked the students to ____ with their research. Profesör, öğrencilerden araştırmalarına devam etmelerini istedi. | carry on |
You can ____ him to get the job done efficiently. İşi verimli bir şekilde yapacağına güvenebilirsiniz. | count on |
She had to ____ school due to health issues. Sağlık sorunları nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kaldı. | drop out of |
The website ____ for maintenance last night. Web sitesi dün gece bakım için kapandı. | went down |
He needs to ___ the latest industry trends. En son sektör trendlerini takip etmesi gerekiyor. | keep up with |
They plan to ___ several employees due to budget cuts. Bütçe kesintileri nedeniyle birkaç çalışanı işten çıkarmayı planlıyorlar. | lay off |
The teacher asked them to ____ the problem carefully. Öğretmen, sorunu dikkatlice incelemelerini istedi. | look into |
He promised to _____ his past mistakes. Geçmiş hatalarını telafi edeceğine söz verdi. | make up for |
The athletes began to ____ before the match. Sporcular maçtan önce ısınmaya başladılar. | warm up |
The manager decided to _____ the meeting by an hour. Yönetici toplantıyı bir saat erkene almayı kararlaştırdı. | bring forward |
The thief tried to ____ stealing the wallet. Hırsız cüzdanı çalarak kurtulmaya çalıştı. | get away with |
We must ____ the original plan to avoid confusion. Karışıklığı önlemek için orijinal plana bağlı kalmalıyız. | stick to |
He is trying to ____ more responsibilities at work. İşte daha fazla sorumluluk üstlenmeye çalışıyor. | take on |
The construction was ____ despite the bad weather. İnşaat, kötü havaya rağmen tamamlandı. | carried out |
She ____ an old friend at the airport. Havalimanında eski bir arkadaşına rastladı. | ran into |
They finally ____ the competitors after months of hard work. Aylarca süren yoğun çalışmanın ardından nihayet rakipleri yakaladılar. | caught up with |
He agreed to ____ after a lengthy debate. Uzun bir tartışmadan sonra pes etmeyi kabul etti. | give in |
The students need to ___ their assignments by Monday. Öğrencilerin ödevlerini Pazartesi gününe kadar teslim etmeleri gerekiyor. | hand in |
They decided to ____ fuel in the middle of nowhere. Hiçbir yerin ortasında yakıtları bitti. | run out of |
He ____ to be a great leader despite initial doubts. Başlangıçtaki şüphelere rağmen harika bir lider olduğu ortaya çıktı. | turned out |
Please ___ the children while we’re out. Biz dışarıdayken lütfen çocuklara göz kulak olun. | look after |
She will ___ the truth sooner or later. Er ya da geç gerçeği öğrenecek. | find out |
They ___ on their journey early in the morning. Sabah erken saatlerde yolculuklarına başladılar. | set off |
He tried to ___ the locked room but failed. Kilitli odaya girmeye çalıştı ama başaramadı. | break into |
The judge asked the witness to ___ with their testimony. Hakim, tanıktan ifadesine devam etmesini istedi. | go on |
She needs time to ___ her priorities. Önceliklerini belirlemek için zamana ihtiyacı var. | sort out |
The curriculum is different ___ in Turkey. / Müfredat, Türkiye'deki müfredattan farklıdır. | from the one |
We don’t have high expectations ___ them. / Onlardan yüksek beklentilerimiz yok. | of |
I have some New Year’s ____, but I haven’t written them down yet. / Bazı Yeni Yıl kararlarım var ama henüz yazmadım. | resolutions |
Yesterday, I watched a video of Cübbeli Ahmet ___ that hairstyle is important for faith. / Dün, Cübbeli Ahmet'in saç stilinin inanç için önemli olduğunu söylediği bir video izledim. | saying |
People usually ___ for meals during festive occasions. / İnsanlar genellikle bayramlarda yemek için bir araya gelirler. | gather |
I don’t think it’s a bad thing ___. / Bunu yapmanın kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. | to do |
She ___ Paris before we visited her. / Biz onu ziyaret etmeden önce o zaten Paris'e taşınmıştı. | had already moved to |
I am so happy ____ in such cultural activities. / Böyle kültürel etkinliklere katıldığım için çok mutluyum. | to have participated |
We didn’t get the grant, so it’s ____. / Hibeyi alamadık, bu yüzden en baştan başlıyoruz. | back to square one |
Stop ___ and tell me what happened. / Lafı dolandırmayı bırak ve ne olduğunu söyle. | beating around the bush |
Can you give me ____ for the project cost? / Projenin maliyeti için yaklaşık bir rakam verebilir misin? | a ballpark figure |
He told a joke ___ at the meeting. / Toplantıda buzları eritmek için bir fıkra anlattı. | to break the ice |
She’s been ____ to finish her thesis. / Tezini bitirmek için sabahlara kadar çalışıyor. | burning the midnight oil |
I passed the test ____. / Sınavı kıl payı geçtim. | by the skin of my teeth |
Their new app is ____ / Yeni uygulamaları tam bir para kaynağı. | a real cash cow. |
Don’t be such ___; let’s go outside! / Böyle tembel olma, hadi dışarı çıkalım! | a couch potato |
Let’s ___: do you want to invest or not? / Sadede gelelim: Yatırım yapmak istiyor musun, istemiyor musun? | cut to the chase |
She’s so successful but remains ___. / O kadar başarılı ama hâlâ mütevazı. | down to earth |
I ___ on the project deadline. / Proje teslim tarihinde hata yaptım. | dropped the ball |
He has to ___ after breaking the rules. / Kuralları çiğnedikten sonra bedelini ödemesi gerekiyor. | face the music |
Let’s ____; we’re already late. / Hadi işe başlayalım, zaten geç kaldık. | get the show on the road |
She ____ after our argument. / Tartışmamızdan sonra bana sırt çevirdi. | gave me the cold shoulder |
He always ___ to help his team. / Ekibine yardım etmek için her zaman ekstra çaba harcar. | goes the extra mile |
You ____ with that analysis. / Bu analizle tam üstüne bastın. | hit the nail on the head |
I’m ___ because I forgot my keys. / Anahtarlarımı unuttuğum için zor durumdayım. | in a pickle |
She ____ and started watching that new show. / O da modaya uydu ve yeni diziyi izlemeye başladı. | jumped on the bandwagon |
____; things will get better soon. / Başını dik tut; her şey yakında daha iyi olacak. | Keep your chin up |
I’ve never been sick this year, ___. / Bu yıl hiç hasta olmadım, nazar değmesin. | knock on wood |
Let the ____. / Sırrı açığa çıkardı. | cat out of the bag |
It’s ____ for all participants. / Tüm katılımcılar için eşit bir rekabet ortamı var. | a level playing field |
____, we canceled the trip. / Uzun lafın kısası, gezimizi iptal ettik. | To make a long story short |
____, she called me after years. / Birdenbire, yıllar sonra beni aradı. | Out of the blue |
Solving that math problem was ____. / O matematik sorusunu çözmek çok kolaydı. | a piece of cake |
____ if we want to arrive on time. / Zamanında varmak istiyorsak hızlanmamız gerek. | Put the pedal to the metal |
It’s raining ____ outside! / Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor! | cats and dogs |
We sat in the café just ___. / Kafede sadece sohbet edip vakit geçirdik. | shooting the breeze |
He ___ about the surprise party. / Sürpriz partiyle ilgili sırrı ifşa etti. | spilled the beans |
The ____; make a decision. / Top artık sende; bir karar ver. | ball is in your court |
After months of trying, they decided to ___. / Aylarca denedikten sonra pes etmeye karar verdiler. | throw in the towel |
I’m feeling ____ today. / Bugün kendimi pek iyi hissetmiyorum. | under the weather |
____ and don’t tell anyone. / Çeneni kapa ve kimseye söyleme. | Zip your lip |
I need to ___ for my exams. / Sınavlarım için ders çalışmam gerekiyor. | hit the books |
Let’s ___ early to avoid traffic. / Trafikten kaçınmak için erkenden yola çıkalım. | hit the road |
He stayed cool ___ during the crisis. / Kriz sırasında son derece sakin kaldı. | as a cucumber |
That designer bag cost ___. / O tasarımcı çantası çok pahalıya mal oldu. | an arm and a leg |
His constant complaints ____. / Sürekli şikayetleri beni çıldırtıyor. | drive me up the wall |
You’ve got ___; you can’t eat all that! / Gözün doymuyor; hepsini yiyemezsin! | eyes bigger than your stomach |
She had to ___ for everyone’s dinner. / Herkesin yemeği için hesabı ödemek zorunda kaldı. | foot the bill |
Let’s ___; we might succeed. / Hadi bir deneyelim; belki başarırız. | give it a shot |
They ___ at the amusement park. / Lunaparkta çok eğlendiler. | had a blast |
He’s ___ for missing the deadline. / Teslim tarihini kaçırdığı için başı dertte. | in hot water |
He ___ last year at 90. / Geçen yıl 90 yaşında öldü. | kicked the bucket |
We’re finally ___ about the project. / Nihayet proje konusunda hemfikiriz. | on the same page |
She loves ___ with her jokes. / Şakalarıyla benimle dalga geçmeyi seviyor. | to pull my leg |
That name ___; I’ve heard it before. / O isim tanıdık geliyor; daha önce duydum. | rings a bell |
___; the doctor will call you soon. / Sakin ol, doktor yakında seni çağıracak. | Sit tight |
Let’s ___ on dinner tonight. / Bu geceki yemeği erteleyelim. | take a rain check |
Our plans are still ___. / Planlarımız hâlâ belirsiz. | up in the air |
___ to start the project next week. / Gelecek hafta projeye başlamayı planlıyorum. | I’m fixing |
___ are invited to the party on Saturday. / Hepiniz Cumartesi günkü partiye davetlisiniz. | Y’all |
___ cool; I love it! / Bu çok havalı; bayıldım! | That’s hella |
That movie was ___. / O film çok sıkıcıydı. | mad boring |
___, I didn’t expect him to win. / Gerçekten, kazanmasını beklemiyordum. | For real |
This decision is ___; it’s the right choice. / Bu karar çok bariz; doğru seçim bu. | a no-brainer |
___t; help is on the way. / Sıkı dur, yardım geliyor. | Hang tigh |
He was ___ when I first met him. / Onu ilk tanıdığımda küçücük bir çocuktu. | knee-high to a grasshopper |
He’s ___; nobody likes him. / O tam bir baş belası; kimse onu sevmiyor. | a real piece of work |
She always ___ at her colleagues. / Her zaman meslektaşlarına laf sokar. | throws shade |
You’ll have to ____ and get the surgery. / Dişini sıkıp ameliyatı olman gerekecek. | bite the bullet |
Let’s ___ and finish tomorrow. / Bugünlük burada bitirelim ve yarın devam edelim. | call it a day |
They ___ on the construction, and now it’s unsafe. / İnşaatta işi kolayına kaçtılar, şimdi güvensiz durumda. | cut corners |
I’ll play ___ to challenge your idea. / Fikrini sorgulamak için şeytanın avukatlığını yapacağım. | devil’s advocate |
Don’t ___ before they hatch. / Dereyi görmeden paçayı sıvama. | count your chickens |
He’s ___ even at 70. / 70 yaşında olmasına rağmen turp gibi sağlıklı. | as fit as a fiddle |
They ____ and launched the product too early. / Acele ettiler ve ürünü çok erken piyasaya sürdüler. | jumped the gun |
____ for me during the interview. / Görüşme sırasında benim için dua et. | Keep your fingers crossed |
Let’s ____ and move on. / Geçmişi geçmişte bırakıp devam edelim. | let bygones be bygones |
She ____ on the job application deadline. / İş başvurusu tarihini kaçırdı. | missed the boat |
This kind of work is not ___. / Bu tür işler bana göre değil. | my cup of tea |
He’s ____; the evidence cleared him. / Artık suçsuz; kanıtlar onu akladı. | off the hook |
We’ll ____ and see what happens. / Duruma göre hareket edip ne olacağını göreceğiz. | play it by ear |
Sorry ____, but we can’t afford the trip. / Planlarını bozmak istemem ama seyahati karşılayamayız. | to rain on your parade |
Don’t ___; things are going well as they are. / Ortalığı karıştırma; her şey yolunda gidiyor. | rock the boat |
He was saved ___ when the teacher ended class. / Sınıf bittiğinde tam zamanında kurtuldu. | by the bell |
She ___ by announcing her promotion first. / Terfisini önce duyurarak bütün dikkatleri üzerine çekti. | stole my thunder |
The problem was ____ the whole time. / Sorun tüm bu süre boyunca burnunun dibindeydi. | right under your nose |
Don’t ___ around just because you’re the boss. / Patron olduğun için güç gösterisi yapma. | throw your weight |
They ___ with their old friends after the argument. / Tartışmadan sonra eski arkadaşlarıyla köprüleri yıktılar. | burned bridges |
He didn’t ___ during his trial period. / Deneme süresinde beklentileri karşılayamadı. | cut the mustard |
We need to ____ how much we spend. / Ne kadar harcayacağımıza bir sınır koymamız gerekiyor. | draw the line at |
Solving this puzzle is easy ___. / Bu bulmacayı çözmek çocuk oyuncağı. | as pie |
Don’t listen to him; he’s ____. / Onu dinleme; tamamen boş konuşuyor. | full of hot air |
She ___ to defend her point. / Fikrini savunmak için risk aldı. | went out on a limb |
This problem is ____. / Bu sorun çok zor bir mesele. | a hard nut to crack |
They ___ with their new invention. / Yeni buluşlarıyla büyük başarı kazandılar. | hit the jackpot |
_____; let’s think this through. / Acele etme; bunu bir düşünelim. | Hold your horses |
We’re in ___, so let’s support each other. / Aynı durumdayız, o yüzden birbirimize destek olalım. | the same boat |
After the exam, he went for a run ____. / Sınavdan sonra stres atmak için koşuya çıktı. | to let off steam |
The trains ____ in this city. / Bu şehirde trenler tıkır tıkır işler. | run like clockwork |
Don’t ___ at the meeting; keep things smooth. / Toplantıda huzuru bozma; işleri yolunda tut. | make waves |
He ____ to get his daughter into that school. / Kızını o okula sokmak için torpil yaptı. | pulled some strings |
___ and stop arguing. / Tartışmayı bırak ve kapat konuyu. | Put a lid on it |
She ____ and said no more spending. / Ayağını yere vurdu ve artık harcama yapmıyoruz dedi. | put her foot down |