| She wants to stay permanently. | Kalıcı olarak kalmak istiyor. |
| the most celebrated novelist | en ünlü romancı |
| It transformed the landscape of African fiction. | Afrika kurgusunun manzarasını değiştirdi. |
| own continent | Kendi Kıtası |
| in the Western imagination | Batı hayal gücünde |
| West's false impression | Batı'nın yanlış izlenimi |
| It replaced simplistic stereotypes. | Basit stereotiplerin yerini aldı. |
| complex society | karmaşık toplum |
| legacy of Western oppression | Batı zulmünün mirası |
| He suffers from cancer | Kanserden muzdarip |
| French-speaking town | Fransızca konuşan kasaba |
| He was educated in London. | Londra'da eğitim gördü. |
| He was badly injured and subsequently died. | Kötü yaralandı ve daha sonra öldü. |
| He launched a publishing company. | Bir yayıncılık şirketi kurdu. |
| civil war | iç savaş |
| insider's understanding | i̇çeri̇den bi̇ri̇ni̇n anlayişi |
| In the book, he depicts his father as a good man. | Kitapta babasını iyi bir adam olarak tasvir ediyor. |
| the destruction of an individual | Bir bireyin yok edilmesi |
| western prejudices about Africa | Afrika hakkında Batı önyargıları |
| He will not confirm or deny the allegations. | İddiaları teyit etmeyecek veya reddetmeyecek. |
| He's just trying to advance his own career. | Sadece kendi kariyerini ilerletmeye çalışıyor. |
| His ambition to help his society | Toplumuna yardım etme tutkusu |
| She tried to regain her self-control. | Kendini kontrol ettirmeye çalıştı. |
| His belief in God | Tanrı'ya olan inancı |
| I can’t wait to get rid of old couch. | Eski kanepeden kurtulmak için sabırsızlanıyorum. |
| The waitresses are mainly French. | Garsonlar çoğunlukla Fransız. |
| false assumptions | Yanlış Varsayımlar |
| culturally rich continent | Kültürel açıdan zengin kıta |
| financial support | finansal destek |
| This booklet provides useful information | Bu kitapçık yararlı bilgiler sağlar |
| She didn't mention her daughter. | Kızından bahsetmedi. |
| self- respect | öz saygı |
| self-- confidence | özgüven |
| The villagers tend to distrust outsiders. | Köylüler yabancılara güvenmeme eğilimindedir. |
