The achievements of Sherlock Holmes | Sherlock Holmes'un başarıları |
It derives from his capability. | Onun yeteneğinden kaynaklanır. |
physical evidence of a case | Bir vakanın fiziksel kanıtı |
the more challenging subjective truths | Daha zorlu öznel gerçekler |
a single coherent judgment | Tek bir tutarlı karar |
He was found guilty of obtaining money by deception. | Aldatma yoluyla para almaktan suçlu bulundu. |
prejudice against women | Kadınlara karşı önyargı |
resistance to political change | Siyasi değişime karşı direniş |
the nomination of a president | Başkan adaylığı |
She was persuaded by her husband. | Kocası tarafından ikna edildi. |
a renewed war with France | Fransa ile yenilenmiş bir savaş |
It proved disastrous for England | İngiltere için felaket oldu |
The war led to loss of Calais | Savaş Calais'in kaybına yol açtı |
England's last foothold in continental Europe | İngiltere'nin kıta Avrupasındaki son toprak parçası |
Such policies are not compatible with democratic government. | Bu tür politikalar demokratik hükümetle uyumlu değildir. |
The troops are in a vulnerable position. | Birlikler savunmasız bir konumda. |
These statistics are indicative of a widespread problem. | Bu istatistikler yaygın bir sorunun göstergesidir. |
a predictable result | Tahmin edilebilir bir sonuç |
civil society | sivil toplum |
They must continue to act decisively | Kararlı bir şekilde hareket etmeye devam etmeliler. |
tobacco epidemic | tütün salgını |
the leading global cause of preventable death | Önlenebilir ölümün önde gelen küresel nedeni |
It adversely affect the health. | Sağlığı olumsuz etkiler. |
The system was deficiently designed and implemented. | Sistem yetersiz bir şekilde tasarlandı ve uygulandı. |
Roughly speaking, it's 2.25 million. | Kabaca konuşursak, 2,25 milyon. |
He looked at her suspiciously. | Şüpheli bir şekilde ona baktı. |
Mandy applied to join the police. | Mandy polise katılmak için başvurdu. |
Earth's surface | yeryüzü |
I attached a photo to my application form. | Başvurur formuna bir fotoğraf ekledim. |
We're considering selling the house. | Evi satmayı düşünüyoruz. |
I occupy myself with solving puzzles. | Bulmaca çözerek kendimin meşgul ediyorum. |
The island is inhabited only by birds. | Ada sadece kuşlar tarafından kullanılıyor/yaşanıyor. |
The festival is to encompass everything | Festival her şeyi kapsayacak |
Serotonin is responsible for maintaining appetite | Serotonin iştahı korumaktan sorumludur |
mood balance | ruh hali dengesi |
A deficit of seratonin brings about depression. | Seratonin eksikliği depresyona neden oluyor. |
She kept on asking me questions | Bana sorular sormaya devam etti |
She took over as manager two weeks ago. | İki hafta önce yöneticiliği devraldı. |
He turned down the job | İşi geri çevirdi |
That tiny radiator doesn't give off much heat. | Bu küçük radyatör fazla ısı vermiyor. |
His father provided him with a post. | Babası ona bir görev verdi. |
his delicate health | onun hassas sağlığı |
as an ordinary soldier | sıradan bir asker olarak |
I want to devote myself. | Kendimi adamak istiyorum. |
It’s stuffy in here. | Burası havasız. |
You keep talking about your ex-girl friend. | Eski kız arkadaşından bahsedip duruyorsun. |
Max wants to move to London. | Max Londra'ya taşınmak istiyor. |
to relieve stress | stresi azaltmak için (amacıyla) |
classified information | tasnifli bilgi - gizli bilgi |
Ali is accused of stealing money. | Ali para çalmakla suçlanıyor. |
The tap is leaking. | Musluk sızdırıyor. |
The children are anxious. | Çocuklar endişeli. |
As she had a doctor's appointment, ... | Doktor randevusu olduğu için, ... |
I don't allow my sister. | Kız kardeşime izin vermem. |
I can't help laughing. | Gülmekten kendimi alamıyorum. |
such a decision | böylesine bir karar |
He is floating on the water. | Suyun üzerinde yüzüyor. |
I was relieved. | Rahatladım. |
He insisted on leaving early. | Erken ayrılmak konusunda ısrar etti. |
Monica's parents forbid. | Monica'nın ailesi yasakladı. |
Everyone in the neighborhood | Mahalledeki herkes |
Our teacher encourages us. | Öğretmenimiz bizi teşvik eder. |
Please treat him nicely. | Lütfen ona iyi davran. |