büyük zevk | great delight |
tasvir | portrayal |
can sıkıntısı | boredom |
yayın | publication |
adamak | devote |
varil | barrel |
paten yapmak | to skate |
hitap etmek | to address |
kaydetmek, biriktirmek | to save |
korku | horror |
karmaşık | complicated |
İngiliz hükümeti kayıtsız kaldı | The British government remained indifferent. |
kıtlık | famine |
Mona Lisa tablosuna bayılıyorum | I adore Mona Lisa painting |
Olağanüstü bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum. | I consider it an outstanding piece of art. |
yüzeysel | superficial |
İbn Battuta Hindistan'da neredeyse öldürülüyordu | İbn Battuta was nearly killed in India |
İyi bir aktör olduğu için filmleri de her zaman iyidir. | Since he is a good actor, his movies are always good as well. |
kanıtlamak | to prove |
yenisiyle değiştirme | replacement |
eskiden | formerly |
yavaş yavaş | gradually |
TV'nin sesini kıs. | turn down the TV |
bayıldı (yığılıp kaldı) | he passed out |
sözünü kesmek | break in |
havalanmak | take off |
beklemek | hold on |
yukarı çekmek | pull up |
Singapurlular yakın zamana kadar sakız çiğneyemezdi | Singaporeans couldn't chew gum until recently |
Önceden rezervasyon yaptırmalısınız | You should book in advance |
aktarmasız uçuş | non-stop flight |
Ali buzdolabında ne bulduysa açgözlülükle yedi ve bu da onu hasta etti. | Ali greedily ate whatever he could find in the fridge, which he made him ill |
Amazon Nehri, Güney Amerika"daki diğer nehirlerden çok daha uzundur. | The Amazon River is much longer than any other river in South America. |
Patagonya adının Patagones'ten geldiği söylenir. | The name Patagonia is said to be derived from Patagones. |
Avustralya'nın en eski sakinleri Aborjinlerdir. | The oldest inhabitants of Australia are Aborigines. |
Gobi çölü Moğolistan ile Çin arasındandır | The Gobi desert is located between Mongolia and China |
Toros dağları Antalya'dan Bitlis' e kadar uzanır | Taurus mountains extend from Antalya to Bitlis. |
Antalya sahili boyunca birçok falez vardır. | There are many cliffs along the coast of Antalya. |
Dar bir sahil şeridi vardır. | There is a narrow coastal plain. |
İklim, ilk gezginlerin sandığı kadar sert değil | The climate is not as harsh as was supposed by early travelers |
Geceler yaklaşıyor. | The nights are drawing in. |
Polis olay yerini mühürledi. | Police sealed off the crime scene. |
Düşünmeden harcadığı 2.000 liranın iyi harcanmış para olduğuna inanıyor. | She believes the 2,000 TL she splashed out is money well spent. |
İşler yolunda giderse işveren onu çırak olarak işe alacak. | If that goes well, the employer will take him on as an apprentice |