Öyle görünüyor. | It seems like that. |
O da çok uzakta. | He is also far away. |
Oldukça pahalı bir bilgisayar. | It is a pretty expensive computer. |
Benden daha yaşlı. | He's older than me. |
Şu andan daha fazla dinleyemem. | I can't do more listening than now. |
Onları elden çıkarmamalıyız. | We shouldn't dispose them. |
Çok kullanıcı dostu değil. | It is not very user-friendly. |
Orijinal bir projem yok. | I don't have any original projects. |
Pinterest'te gördüğüm projeleri denerim. | I try the projects that I see on Pinterest. |
İyi sonuçlar alamadım. | I couldn't have good results. |
Heyecan verici bir süreçti. | It was an exciting process. |
Onu umursamıyorum. | I don't care about him. |
Hepsi geçmişte çok kötü şeyler yaptı. | They all did many bad things in the past. |
Hepsi gençleri eleştirir. | They all criticise young people. |
Dört küçük fidanımız vardı. | We had four little saplings. |
Sadece para kazandıran ağaçları dikiyorlar. | They only plant the trees which make money. |
Gerçek olup olmadığını bilmiyorum. | I don't know whether it is real or not. |
Türkiye'de pandamız olabilir mi? | Can we have panda bears in Turkey? |
bazı canlılar | some living beings |
Bazı canlıların soyu doğal olarak tükenir. | Some living beings become naturally extinct. |
Bu süreci hızlandırıyoruz. | We accelerate this process. |
yeni tür türler | new kinds of species |
Sadece canlı yayın yapan bir Youtube kanalı vardır. | There is a Youtube channel which only live broadcast. |
Yeni bir keşfe tanık olabilirsiniz. | You can witness a new discovery. |
Tictoc kullansaydın, bunu görürdün. | If you used Tictoc, you would see that. |
Ben ve diğerleri arasında bir kuşak farkı var. | There is a generation gap between me and others. |
Çok sinir bozucu. | It is very annoying. |
(şimdi) yapabilsem, | If I could, |
Elimden gelse onları öldürürdüm. | If I could, I would kill them. |
Oy vermelerini kabul edemem. | I can't accept their voting. |
İnsanlar doğalarında hem iyi hem de kötüdür. | People are both good and bad in their nature. |
İnsanlar doğalarında ne iyi ne de kötüdür. | People are neither good nor bad in their nature. |
İnsanlar doğalarında ya iyi ya da kötüdür. | People are either good or bad in their nature. |
Sıkıldığımı hissettiğimde, ... | When I feel bored, ... |
İlgimi çeken ne varsa... | Whatever I am interested in, ... |
İlgilendiğim her şeyi ararım. | I search for whatever I am interested in. |
Arkadaşlarım arasında birden popüler oldum. | I became suddenly popular among my friends. |
Ne dediklerini anlamadım. | I didn't understand what they were saying. |
Bu tür şeyleri sevmiyorum. | I don't like such kind of things. |
O bizim mülkümüzdür. | It is our property. |
ağacı yerden sökmek | to uproot the tree |
Yüksek lisans programım devam ediyor. | My masters programme is still in progress. |
Henüz tezime başlamadım.-başlamamış durumdayım | I haven't started my thesis yet. |
Henüz hiç çalışılmamıştır.-çalışılmamış durumda | It has never been studied yet. |
Uygulamayı telefonuma indirdim. | I downloaded the app on my phone. |
İflas ettiler. | They went bankrupt. |
Minnettar olmalısın. - Şükretmelisin. | You should be grateful. |
tüm bilgi ikiye katlandı | all knowledge doubled |
devam filmleri ilk filmler kadar iyi değil | sequels are not as good as the first movies |
Böldüğüm için özür dilerim... | Sorry for interrupting ... |
küfür | blasphemy |
Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. | I don't know how to explain it. |
benim bildiğim yok | There isn't that I know of |
erkenci olmaktan nefret ettim | I hated being an early bird. |
bu isim ona yakışıyor | that name suits her |
konfor alanınızdasınız | you are in your comfort zone |
Zaman zaman değişiyor | It changes from time to time |
Ne tür filmleri seversin? | What kind of films do you like? |
Ben de dahil çoğu insan. | Most people, including me |
çınar ağacı | sycamore tree |
çam kozalağı | pinecone |
Bütün yapraklar kış boyunca yerde kalsaydı nasıl görünürdü? | How would it look like if all the leaves remained on the ground all through winter? |
belediye temizlik görevlisi | municipal cleaning officer |
Babam eşyalarımızı çaldırdı. | My father got our stuff stolen |
ikna edici konuştu | he spoke convincingly |