straight | düz, doğrudan |
little - less - the least | az - daha az - en az |
subsequent | müteakip, sonraki |
Best Regards | Saygılarımla |
Warmest Regards | En İçten Saygılarımla..... |
Sincerely | Saygılarımızla |
to confront - confrontation | yüzleşmek - yüzleşme |
to stagger | sendelemek |
to mobilize - to demobilize | (askerlik için vs.) seferber etmek - terhis etmek |
to adjust - to readjust | ayarlamak - yeniden ayarlamak (adapte olmak) |
basis | temel |
datum - data | veri - veriler |
crisis - crises | kriz - krizler |
criterion - criteria | kriter - kriterler (ölçüt) |
to interfere with something - interference from something | bir şeye müdahale etmek - bir şeyden müdahale |
to eclipse | gök cismi için tutulmak (bir şeyin önüne geçmek) |
desperate plight of the poor | fakirlerin çaresiz durumu |
pleading | yakarış |
construction vehicles | inşaat araçları |
to undertake | üstlenmek, bir işe girişmek |
spectacular | muhteşem, harikulade |
mesmerising | büyüleyici |
to loom | ortaya çıkmak, ard ardına gelmek |
modest - extravagant | mütevazı - abartılı(savurgan) |
colossal sum | muazzam toplam(tutar) |
prudent government | ihtiyatlı hükümet |
to stare at somebody | birine dik dik bakmak |
gigantic discount | devasa indirim |
burden - burdensome | yük - külfetli |
to lessen | azaltmak |
chiefly=mainly | esas olarak |
ultimate - ultimately | nihai - nihayetinde |
encouraging - discouraging | cesaret verici - cesaret kırıcı |
to collide with something | bir şeyle çarpışmak |
to quarrel | kavga etmek, ağız dalaşı |
sobriety test | ayıklık testi |
to get a kick out of doing something | bir şey yapmaktan keyif almak |
to give somebody cold shoulder | birine surat asmak/kötü davranmak |
hard shoulder | trafikte cep |
to get over somebody | birisini unutmak |
to get off saying something | bir şey söyleme cesaretini kendisinde bulmak |
to get into something | bir şeye girmek/sevmeye başlamak |
After all, | Sonuç olarak |
actual exam | gerçek sınav |
mock exam | Deneme Sınavı, sahte sınav |
the assignment is "due" tomorrow. | ödevin "teslim tarihi" yarın./vadenin dolması |
firm information | kesin bilgiler |
to contemplate | tasarlamak |
pseudo- | sahte-(takma) |
correspondent | muhabir |
My fellow Americans ... | Amerikalı dostlarım... |
fellow | adam |
hey folks | hey millet |
to dash | fırlatmak |
to creep - crept- crept | sürünmek/yavaşça sokulmak |
to commute | işe vs. gidip gelmek / bir cezayı hafifletmek |
Neverthless | yine de |
the former, the latter | birincisi, ikincisi |
imperative | Zorunlu |
to lie - lay -lain | yalan söylemek/uzanmak |
Meanwhile | Bu arada, Bu esnada |
You've made it! | Bunu başardın! |
so as to spend more time | daha fazla zaman geçirmek amacıyla |
even so, | öyle bile olsa |
to commit oneself to do something | Kendini bir şeyler yapmaya adamak |
nonethless | yine de |
underground | metro |
subway/tube | metro |
just in case | - olursa diye, -sa diye, her ihtimale karşı |
slope | eğim, yamaç |
to lie - lied - lied | yalan söylemek |
dorm-dormitory | öğrenci vs. yurdu |
to lay - laid - laid | döşemek, sermek, yumurtlamak |