Bilge's English Vocabulary
🇹🇷 » 🇬🇧
Learn Inglés From Turco
Learn Inglés From Turco
Practique preguntas conocidas
Manténgase al día con sus preguntas pendientes
Completa 5 preguntas para habilitar la práctica
Exámenes
Examen: pon a prueba tus habilidades
Pon a prueba tus habilidades en el modo de examen
Aprenda nuevas preguntas
Modo manual [beta]
El propietario del curso no ha habilitado el modo manual
Bilge's English Vocabulary - Marcador
Bilge's English Vocabulary - Detalles
Niveles:
Preguntas:
342 preguntas
🇹🇷 | 🇬🇧 |
Bir polis kontrol noktası vardı. | There was a Police Control Point. |
Yusuf Bey'i eve bırakmak zorunda kaldım. | I had to drop Mr. Yusuf home. |
Yusuf Bey'i evine bırakmak zorunda kaldım. | I had to give Mr. Yusuf a lift to his house. |
Ben göçmenim. | I am immigrant. |
Bana trafik ceza kestiler. | They gave me a traffic ticket. |
İçecek suyumuz yok. | We don't have have any water to drink. |
Çalar saatimi erken kalkmak için ayarladım. | I set my alarm clock to get up early. |
Kilo vermek için su içiyorum. | I drink water to lose weight. |
Ekmek almaya gittim. | I went out to buy bread. |
Okula gitmek için otobüse biniyorum. | To go to school, I take a bus. |
Para kazanmak için çalışmalıyım. | To earn money, I should work. |
Biraz ekmek almak için süpermarkete gittim. | To buy some bread, I went to the supermarket. |
Anneme yardım etmek için salata hazırladım. | To help my mother, I prepared the salad. |
Cep telefonumu arkadaşlarla konuşmak için kullanıyorum. | I use my mobile phone to speak with friends. |
Seni anlıyorum. | I get you. |
Kuyumcu | Jeweller |
Ortak arkadaş | Common friend |
Tekliflerini reddettim. | I refused their offer. |
Erken kalkmak zorunda kaldım. | I had to get up early. |
Anlaştık mı? | Deal? |
Bir ay sürdü. | It took one month. |
Bir ay daha | One month more |
Bir hamburger daha yemek isterim. | I want to eat one hamburger more. |
Sözleşmemiz yoktu. | We didn't have a contract. |
Bir sözleşmeye ihtiyacım vardı. | I needed a contract. |
Bir sözleşmem olması zorunluydu. | I had to have a contract. |
Daha sonra ödeyebilirsin. | You can pay later. |
Toptancı | Wholeseller |
Bu ürünü bekliyoruz. | We are waiting for this product. |
Tamam | Allright |
Burada kaldım. | I stayed here. |
Geçimimi sağlamak için gitmek zorundayım. | I have to go to make my living. |
Para kazanmak için gitmek zorundayım. | I have to go to earn money. |
Evde çalıştım. | I worked at home. |
Evden çalıştım. | I worked from home. |
Onlar için | For them |
Cumartesi günü | On Saturday |
Cumartesi günü 2 çocuğa baktım. | I looked after 2 children on Saturday. |
Çok yorulmuştum. | I was exhausted. |
Bebek her iki saatte bir uyanır. | The baby wakes up every two hours. |
Bebek her iki saatte bir uyandı. | The baby woke up every two hours. |
Saat altıda | At six o'clock |
Hepimiz. | All of us |
Bebeği hep kucağımda taşımak zorunda kaldım. | I always had to carry the baby in my lap. |
Gün boyunca | During the day |
Bir çamaşır makinam yok. | I don't have a washing machine. |
İnsanların evlerinde çamaşır makinesi yok. | People don't have washing machines in homes. |
Pazar günü yorucuydu. | Sunday was tiring. |
İngilizceyi biraz konuşabilirim. | I can speak English a little bit. |
Karanfil | Clove |
Sadece bir an | Just a moment |
Sadece bir saniye | Just a second |
Bu koltuk dolu mu? | Is this seat taken? |
Bu koltuk ayrılmış mı? | Is this seat reserved? |
Bu koltuk boş mu? | Is this seat free? |
Dumansız alan (sigara içilmesi yasak) | Smoke-free area |
Alkolsüz içecekler | Alcohol-free drinks |
Şekersiz kola | Sugar-free coke |
Her zaman oldugu gibi | As usual |
Tren yoluculuğum iki saat sürdü. | My train ride took two hours. |
In-bin | Get on - get off |
Her zaman olur. | It always happens. |
Otobüste yerime oturdum. | I took my seat on the bus. |
Bir Fransız bana yaklaştı. | A French person approached me. |
Birlikte değil | Not together |
Akşam yemeği yedik. | We had dinner. |
Trene ters yönde oturdum. | I sat on the train in the opposite direction. |
Ters yön | The reverse direction |
Biraz çikolata yedim. | I had some chocolate. |
Midem bulandı. | I'm nauseous. |
Mide bulantısı hissettim. | I felt nauseous. |
Bu daha kolaydır. | This is easier. |
Arkadaşıma kızdım. | I got angry with my friend. |
Uyumanı istiyorum. | I want you to sleep. |
Gelmeni istiyorum. | I want you to come. |
Kardeşimin koşmasını istiyorum. | I want MY BROTHER to run. |
Benden ne yapmamı istersiniz? | What do you want ME to do? |
Babamın ne yapmasını istiyorsun? | What do you want MY FATHER to do? |
Elsa'yı izlemesini istemiyoruz. | We don’t want her to watch Elsa. |
Evraklarımı göndermemi istediler. | They wanted ME to submit my paperwork. |
Aliden'ın evraklarını göndermesini istediler. | They wanted ALİ to submit his paperwork. |
Öğrencilerimin kitap okumasını istiyorum. | I want my students to read books. |
Öğrencilerimin birçok şey öğrenmesini istiyorum. | I want my students to learn many things. |
Ahmet'in bana yardım etmesini istiyorum. | I want Ahmet to help me. |
Ahmet'e yardım etmek istiyorum. | I want to help Ahmet. |
Anneme yardım etmek istiyorum. | I want to help mum. |
Annemin bana yardım etmesini istiyorum. | I want mum to help me. |
Telefonu yüzüne kapattım. | I hung up the phone. |
Bu tür davranışlardan rahatsızım. | I am annoyed by these kinds of behaviours. |
Portekiz'de yaşayan bir arkadaşım var. | I have a friend who lives in Portugal. |
Piyasalar işleten iki amcam var. | I have two uncles who run markets. |
Çok iyi oynayabilen bir arkadaş | A friend who can play very well |
Çok iyi oynaması gereken bir arkadaş | A friend who should play very well |
Çok iyi oynayan bir arkadaş | A friend who played very well |
Her gün oynayan bir arkadaş | A friend who plays every day |
Her gün oynayan bir kadın | A woman who plays every day |
Çeşmeyi kıran kişiyi tanımıyorum. | I don’t know the person who broke the fountain. |
Bize parkta yardım eden kişiyi tanımıyorum. | I don’t know the person who helpED us in the park. |
Bize parkta yardım eden polisi bilmiyorum. | I don’t know the policeman who helpED us in the park. |
Gitar çalan bir çocuk var. | There is a child WHO plays the guitar. |